- Elif Köksal
- 13 Eki
- 2 dakikada okunur

Bir zamanlar dünya adaletin altın ışığıyla aydınlanıyordu. İnsanlar doğayla uyum içindeydi, ne yalan bilirdi ne açgözlülük. O döneme “Altın Çağ” denirdi. Tanrılar insanlarla birlikte yaşar, sofralarına oturur, onların sevinçlerini paylaşırdı. Fakat zaman değişti. İnsan kalbi karardı, adalet zayıfladı, hırs ve güç arzusu büyüdü. Tanrılar birer birer göğe çekildi, yalnızca biri kaldı: Astraea. O, adaletin, vicdanın ve eşitliğin tanrıçasıydı. Bir elinde altın bir terazi, diğerinde bereketin sembolü buğday başağı taşırdı. Astraea insanlığa hâlâ inanıyordu; onların kalbindeki ışığın sönmediğini umuyordu. Yalanların ve savaşların içinde bile bir yerlerde iyiliğin kıvılcımını arıyordu.
Ama o kıvılcım zamanla kül oldu. İnsanlık kendi karanlığında boğuldukça Astraea sessizce geri çekildi. Bir gece, yıldızlarla dolu göğe baktı ve dedi ki: “Adalet artık bu dünyada kalamayacak, belki gökyüzü onu saklar.” Yavaşça yükseldi; ayaklarının altındaki toprak parladı, elindeki buğday başakları ışığa dönüştü. O başakların ışığı göğün derinliğinde bir yıldız haline geldi: Spica. O andan itibaren adaletin sesi yeryüzünden kesildi ama tamamen de yok olmadı. İnsan her haksızlık yaptığında, her yalan söylediğinde içinde beliren o sızı, Astraea’nın sesiydi. Vicdanın yankısıydı.
Astraea göğe çekildi ama kalplerde kaldı. Spica onun sembolü oldu; emeğin, hakkın, denge ve paylaşımın yıldızı. Her yıl Güneş Spica’nın kalbinden geçerken, insanlık yeniden adaletle yüzleşir. Bu geçiş sadece astronomik bir olay değildir; ilahi bir hatırlatmadır. Spica der ki: “Gerçek adalet ceza değil farkındalıktır. Gerçek bereket almak değil, paylaşmaktır.” Her kim bu enerjiyi hissederse, kendi içindeki teraziyi fark eder. Her yıl Güneş bir kere Spica yıldızıyla kavuşur.
16 Ekim 2025’te Güneş yeniden Spica ile kavuşacak. Gökyüzü bu kez sadece bireysel değil, kolektif bir mesaj taşıyor: özgürlük ve barış zamanı. Yıllardır baskı gören halkların, özellikle Filistin’in, ilahi adaletin ışığıyla yeniden doğduğu bir dönem başlıyor. Gökyüzü adaleti er geç getirir; çünkü evrende hiçbir şey haksız kalmaz. Astraea’nın yıldızı bu kez insanlığın kalbine dokunuyor, “Hak yerini bulsun” diyor. Bu sadece barışın değil, aynı zamanda vicdanın da doğuşudur.
Spica, emeğin ve bilginin birleştiği noktadır. Başak burcunun son derecesinden Terazi’ye geçerken, mükemmelliğin yerini denge alır. Bu, kontrolün bırakılıp akışa teslim olunduğu alandır. Astraea bu geçişte bize şunu öğretir: “Bir şeyi gerçekten seviyorsan, adaletle davran. Çünkü sevgi adaletsizse, ilahi değildir.” Her Spica kavuşumu bir sınavdır; kimin hakkı gözettiğini, kimin adaleti unuttuğunu gösterir. Bu yıldızın ışığı toprağa indiğinde, insanın içinde vicdan yeniden canlanır.
Belki bir gün Astraea yeniden yeryüzüne dönecek, belki de hiç dönmeyecek. Çünkü aslında hiçbir zaman gitmedi. O hep buradaydı, kalplerin içinde, adaletin susmadığı yerde. İnsan birini affettiğinde, bir hayvana su verdiğinde, hakkını korumak için cesurca konuştuğunda Astraea’nın terazisi biraz daha dengelenir. Spica’ya baktığında bunu hatırla: adalet uzak bir yıldızda değil, senin kalbindedir. Her dürüst söz, her temiz niyet, her eşit davranış Astraea’nın ışığını yeniden dünyaya indirir.
Bu göksel hikâyenin özü şudur: Astraea gittiğinde insanlık adaleti kaybetti, ama Spica doğduğunda insanlık umudu yeniden buldu. Gökyüzü bize her yıl aynı hatırlatmayı yapar — hiçbir karanlık sonsuza kadar sürmez, adalet eninde sonunda yeniden doğar. Ve o doğuş, yalnız yıldızlarda değil, insan kalbinde başlar.
Yıldızla kal 🌾 – Elif Köksal | Vega Akademi





